-HER KARANLIĞIN BAĞRINDA BİR FECR SAKLI- "İM JEDEN DUNKELHEİT VERSTECKT EİN SONNENAUFGANG "

VAHİY SÜRECİNDE KADIN ROLLERİ

“KADIN ORADAYDI”HZ.AYŞE”-ACI HABER- HZ.OSMANIN KATLİ (SON BÖLÜM)

KUŞATMA

İki hafta sürdü musahara ve Osman’ın katl haberi Mekke’ye ulaştı.Ayşe inanamıyordu. Sonucun bu denli korkunç olacağını kestirememişti. Olanlar ayrıntılarıyla anlatılınca Ayşe dehşete düştü. Hayatında hiç duymadığı bir acı çöreklendi içine. Bunu ne Peygamber ne babası öldüğünde hissetmişti.Ümmetin başına nasıl bir kabus çökmüştü.

Bu gözü dönmüş insanlar gerçekten Müslüman olabilir miydi? Bir Peygamber dostuna defalarca hançer saplayacak kadar ne zaman taşlaşmıştı bu kalpler?

Daha Peygamber aralarından ayrılalı  ne kadar olmuştu ki…

Bunu yapanlar emellerine ulaşmak için daha kötülerini yapmaktan da çekinmeyecekti elbet. Sonra Ayşe’nin asla cevaplayamadığı “soru” kuruldu oturdu, bir daha hiç çıkmamak üzere zihnine… Peygamber’in ayağa kalkarak karşıladığı Osman’ı acaba koruyabilir miydi? Buna gücünün yeteceğini düşünmemişti. Yeter miydi? Ama şimdi sessiz kalmak; bunu yapamazdı. Bunu yapmak fitnenin ortalıkta elini kolunu sallayarak gezmesine izin vermek demekti.

Anne meydana çıkmalıydı…

İLK KARŞILAŞMA

Kargaşanın ortasında Ali halife seçilmişti. Ayşe Medine’ye gitmek üzere harekete geçtiği halde kaynayan fitneden endişe ederek geri döndü. Ancak Osman ın kanının hesabının sorulması gerektiği konusunda kararlıydı. Bunu yapmalı ve fitne ortadan kalkıncaya kadar sözünün arkasında durmalıydı. Birgün Mekkede etrafinı saran kafaları iyice karışmış topluluğa sesIendi:”…Onlar kutsal kan akıttılar, kutsal kente saygısızlıkta bulundular,kutsal bayraklara el koydular, kutsal ayı (hürmetsizce)kirlettiler. Allah için onlar Osman’ın tırnağı bile olamazlar.Onlarla ilişki kurmayarak kendinizi emniyete alın, böylece diğerleri de onları herkese örnek olacak bir cezaya çarptırabilsin

ve onların arkasındakileri de korku içinde dağıtabilsinler. Allah için, onların ona -Osman’a- yükledikleri gerçekten bir kusurda olsa, altının tozundan, elbisenin kirinden arındığı gihi oda bundan arınabilirdi; zira suyun içinde yıkanan elbise gibi onu (kendi kanında) yıkadılar.”Halife Ali içiıı öncelik, biat alıp birliği sağlamaktı. Şu sırada suçluları bulmak istese de bu imkansızdı. Ortada belirli bir katil yoktu. Kalabalık bir grup topluca Osman’ın üzerine çullanmış,hançeri kimin sapladığı belli olmamıştı.

Bir taraftan Osma’ın katillerinin buluıımasını isteyenleri yatıştırmak bir taraftanda münafikların da aralarına sızdığı isyancıları bastırmak,Ali için hiç de kolay değildi. Ali büttin şehirlerden biat alarak kontrolü ele geçirmek istedi, ancak yalnız Medine biat etti.Ayşe adaleti sağlamak, Osman’ın kanının  hesabını sormak için bir bayrak açmıştı.

Bir adım attıktarı sonra Ayşe’nin geriadım attığı vaki değildi.

Medine’deki huzursuzluktan kaçanlar,Mekke’dekiler Ayşe’nin etrafında toplanmaya başladı. Ayşe büyük bir kopmanın yakın olduğunu görerek kuvvet toplayıp Talha ve Zübeyr etrafinda birlik kurmaya karar verdi. Kulağında,dııdağında şu ayet vardı:

“Müminlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltiıı. Şayet biri ötekine saldırırsa Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın .Artık dönerlerse aralarını adaletle düzeltin.” Bu ayetteki hükmü uygulamaktan başka çare yok gibiydi.

Önce bir güç haline gelip, isyancıları bozduğu barış düzenini  geri getirecek, mazlum olarak öldürülen osman katillerini cezalandıracak sonra müslüınanların arasını düzelteceklerdi.Ayşe devesine atlayıp ardına baktığında altı yüz kişi olmuşlardı.

Gözyaşlarıyla Ayşe’yi Basra’ya uğurlayanlar arasındaPeygamber’iıı hayatta olaır eşleri de vardı. Ayşe de bir yandan ağlıyor bir yandan, “Ya Rabbi ne hale geldik!.”. Kardeş kardeşin kanına susamış Mü’minlerin annesi evini bırakmış sefere çıkıyor

Olanları  hazmedemese de savaşı da barışa da görmüştü.Babası ve eşi güçlü komutanlar ve devlet adamlarıydı. Ayşe de bir orduyu komuta edecek kudretteydi.Basra’ya yaklaştıklarında ince siyasi hamleler yapmaya başladı. Önden şehre birkaç kişi gönderdi. Şehirdeki liderlere mektuplar gönderdi.

Basra’ya ulaşınca tek tek evleri ziyaret ederek amacını anlattı:

“Yemin ederim ki benim gibi bir insan gizli bir maksat için evinden çıkmaz. Bir anne gerçekleri çocuklarından saklamaz. Olay şudur: “Birtakım başıboş kabileler Rasulullah’ın evi hükmünde olan Medine’ye hücum ettiler.Orada fitne çıkaranları korudular. Bunlar Allah ın ve Rasulullah’ın lanetine müstehaktırlar. Bunlar aynı zamanda suçsuz,günahsız yere halifeyi öldürdüler, onlar masum kanı döktüler…Biz de Cendb-ı Hakk ile Hz. Peygamber’in büyük küçük,erkek kadın herkese emrettiği barış daveti için ayağa kalktık.Maksadımız bundan ibarettir.

“Basra da halk ikiye ayrıldı. Ayşe halkı ikna etmek için elinden geleni yaptı. Ayşe’nin elindeki en büyük koz muhteşem hitabet yeteneğiydi. Halka hitaben son olarak sesinin en sarsıcı tonuyla; “Şimdi bana askerle niçin yola çıktığımı soruyorsunuz!Günah peşinde koşmuyorum. Fitne fesat çıkarmak istemiyorum,doğru söylüyorum, A]lah’tan bize yol göstermesinive bizi ikaz etmesini diliyorum.” dedi.

Bu konuşma tesirini gösterdi. Birçok kişi Ayşe’nin saflarına geçti.Basra valisi Osma b. Huneyf herşeye rağmen Ayşe’nin Basra’dan çekilmesini istedi. iki taraf arasında sürtüşmeler başladı.Ayşe’nin yirmi altı gün süren barış çabalarına rağmen karşı taraf savaş başlattı. Ayşe’ye başarısız bir suikast düzenlendi.Ancak bir gece baskınıyla şehir ele geçirildi. Ayşe Osman’ın katilleri dışında herkese iyi davranılmasını emretti. Esir düşenOsman b. Hunef’i serbest bıraktı.

Ali’de olanları duymuş herkesi sefere çağırmıştı. Medine’den ikiyüz, Küfeden yedi bin kişi ile Basra’ya doğru yola çıkmıştı.Yolda askerlerin sayısı yirmi bini buldu. Ayşe’nin yanındakiler ise otuz bini bulmuştu.İki taraf Basra’da karşı karşıya geldi. Bu durumu içi kaldırmayan bazı Müslümanlar doğabilecek korkunç sonu görerek harekete geçtiler .

Bir kabile reisi olan Ka ka iki tarafa da elçi olarak gitti. Barış için görüşmeler başladı. Ali barışa hazırdı.Talha ve Zübeyr de manzaranın dehşetini görmüş ve barış teklifini kabul etmişti. Elçi’nin; “Beş yüz katil için beş bin kişinin kanı heder oldu. Şimdi de daha binlerce kişinin kanı akacak?Barış dediğiniz bu mudur?”

sözleri üzerine Ayşe de barışa ikna oldu.Artık barış kesinleşmiş taraflar rahatlamıştı.Fakat Osman’ın katlini de planlayan Abdullah b. Sebe taraftarları, bu barışın felaketleri olacağını düşünerek harekete geçtiler.

İki tarafada aynı anda gece baskınları  düzenleyerek orduları teyakkuza geçirdiler.Silaha davranan yerinden firladı. Ali kendi tarafını,Ayşe kendi tarafinı durdurmak istediyse de başarılı olamadı.

Ayşe Ka’ba ön saflara koşarak barış için bağırmasını ve Kur’an’ın hakemliğini istemesini emretti. Bu sırada Ka’b bir okun isabet etmesiyle öldü. Iki taraf da ihanetin karşıdan geldiğini düşünüyordu.Ayşe savaşı durdurmak için devesine binip askerlerin ortasına geldi. Ayşe taraftarları onu korumak için etrafina set oldu.

Savaş o alanda kızışmaya başladı. Burada Talha dahil yetmiş kişi şehit oldu. Ali Ayşe etrafindaki baskıyı bizzat dağıtmaya çalışıyordu. Bu arada deve arkadan bir darbe ahp yere yığıldı.Ali’nin saflarında savaşan kardeşi Muhammed b. Ebu Bekirve Ammar b. Yasir koşarak geldi. Tahtırevanına sıkışan Ayşe’yebir el uzanınca Ayşe sordu:

“Bu hangi mel’unun elidir?” Muhammed kardeşi olduğunu söyleyince; “Sen kötü bir adamsın.”dedi.

Öfkeliydi. Acılıydı. Kiminle savaşmışlardı. Şimdi elini tutan kardeşiyle… Kardeş kardeşle vuruşmuştu”,

Ayşe doğrulup önüne baktığında başı döndü, Meydan cansız bedenlerden görünmez olmuştu. Oluk oluk kan”, Hepsi elinden, evinden geçmış, hepsi bildik; ya kardeş ya yeğen, ya arkadaş”, Utanç,acı pişmanlık, öfke hepsi birbirine karıştı, Sonra Ali geldi,Gözİerinde Ayşe için sonsuz bir endişe”, Göz göze geldiklerinde içlerindeki öfke eriyip meydana akıp yok oldu, Karşısındaki Ali’ydi.

Peygamber’in elinde büyüyen çocuk, Ali’nin karşısındaki Ayşe anneydi. Belki bir kez yüz yüze, göz göze gelselerdi,oturup konuşsalardı  hırsa kapılmayıp,belki….

Ali saygıyla Ayşe’ye bir  zarar gelip gelmediğini sordu, Ayşe’yi savaş meydanından uzaklaştırdı. Bu sırada Ayşe geride kalan evlatlarını düşünerek Ali’ye acılı bir anne sesiyle: “Sen kazandın artık müsamahalı davran” dedi.

Ayşe tam bir anne olmuştu, Evlatlarını kaybetmiş acılı bir anne… Kalanlarla avunmak, onları kollamak, hiç olmazsa onlar için bir şeyler yapmak zorunda olan bir anne, Kimse içinde kin büyütmesin istiyordu, Bu büyük hatanın bedelini kimse kimseden istemesin… Kardeş olduklarını  bir an önce hatırlasın herkes, o karanlık gün bir an önce unutulsun.

Ali Ayşe ile yakından ilgilendi Ve onu yanındaki kırk kadınla birlikte Hicaz’a gönderdi. Hareket edeceğine yakın acının iyice yumuşattığı,çok dokunaklı bir sesle halka: “Yemin ederim ki Ali’ye karşı hiç bir düşmanlığım yoktur, Aramızda olsa olsa bir kadın ile kocasının akrabası arasında olabilen şeylerden başkası yoktur.”dedi. Ali’de aynı samimiyette karşılık verdi.

ODA

Ayşe sonunda aylarca ayrı kaldığı evine, odasına döndü,Hayatının sonuna dek sürecek bir hesaplaşma yaşamak üzere,Peygamber’in ve babasının yattığı bölmeye geçecek, huzurlarında duracak gücü yoktu.Kendini zayıf ve yenilmiş hissediyordu. Ali’ye yenilmiş değil, kendine,kendinde olduğuna inandığı güce yenilmişti.Yenilgiden de öte,elinde büyüttüğü bizzat yetiştirdiği gencecik insanları, evlatlarım dediği onlarca insanı kaybetmişti.

Annelerini yalnız bırakmamak uğruna ölmüşlerdi. Ayşe, anneliğiııi böyle mi gösterecekti. Bir anne evlatlarına böyle bir son mu layık görürdü. Ayşe ,bu defa tesellisizdi. Olan, olması gereken miydi?

Ağzından şu sözleri duyan çok oldu: “Keşke yirmi yıl önce ölseydim.” Ve ne zaman;

“Peygamber hanımlarına söyle evlerinde otursunlar.”ayeti okunsa gözyaşlarının yanaklarından aşağı süzüldüğünü gören çok oldu.

SON GÜNLER

Muaviye zamanın da da her konuda fikri sorulan, büyük saygı gösterilen Ayşe olmaya devam etti. Ancak o kendini daha çok gençlerin eğitimine verdi. Medine’de ve Hac mevsimi Mekkede dünyanın her yerinden sevgiyle yanına gelen evlatlarına bildik]erini anlatmaktan usanmadı.

Yanlışlıklar gördüğünde sesini yükseltmekten de vazgeçmedi. Muaviye kendisinden nasihat istediğinde ona şöyle seslenmişti:”Resulullah’tan duydum ki bir adam insanların değil, AIlah”ın rızasını kazanmaya çalışırsa Cenab-ı Hakk onu insanların rızasını kazanmadığı için meydana gelecek her türlü kötülüktenkorur.

Allah rızasını kazanmayı bırakıp da insanların rızasını kazanmaya çalışanları Allah da insanlara bırakır.”Ayşe’yi zor bir hayat kendine seçmişti. Ayşe fırsatı olduğundada kolayı seçmedi. Peygamberin dahi gözüne girmek için çaba sarfetmemişti. Kendiııi her zaman Ayşe olarak yalnızca Allah’a karşı sorumlu hissetmişti. Doğruları en doğru şekilde dile getirmişti. Doğrular Allah’tan ve sevgilisindendi.Yanlışların ise tek sahibi kendisiydi..

Ayşe ölümün yakm olduğu hissettiğinde belki kendine layık  görülür ve Peygamber’in yanındaki odacığına gömülür endişesiyle yakınlarını uyardı, O kendini buna layık bulmuyordu.Üzerinde hala o talihsiz günün ezikliğini taşıyordu.Baki mezarlığında Peygamber’in diğer eşlerinin yanına gömülmek istiyordu…

Ruhunu teslim ettiğinde Hz.Ayşe’yi anne bilen herkes öksüz kaldı. Bir gece vakti odasından alınıp Baki mezarlığına defnedildi.

Allah ondan ve dostlarından razı olsun.* ÂMİN

Okumuş Olduğunuz yazıyı;

İnci şahin

“kadın Oradaydı Vahiy sürecinde Kadın Rolleri”

İsmiyle yayınlanan kitabta Hz Aişe bölümünü kaleme almıştır.

Bu güzel çalışması için Rabbim kendisinden razı olsun.


“KADIN ORADAYDI-HZ.AİŞE 8.BÖLÜM “BABADAN SONRA”

Mü’minlerin annesi daha çok gençti. Anne olamamıştı. Bir çok çocuğa annelik yapmış, yetiştirmiş, eğitmişti. İlahi hükümle müminlerin annesi ilan edilmişti. Peygamber’in gidişiyle sarsılan evlatlarını ayakta tutması, dimdik ayakta durması gerekiyordu. İnsanlar hep

“O yaşasaydı bu mesele nasıl olurdu, buna ne derdi, ne yapmamızı isterdi?” Çıkmazına düşüyor, genç annelerinin yanında soluğu alıyorlardı.

Kim olurlarsa olsunlar; genç, yaşlı, bıı genç kadın artık anneleriydi.Ayşe, Peygamber’in yalnız özel hayatını paylaşmamış;Onunla seferlere, savaşlara, görüşmelere katılmış, hayatın her aşamasını nasıl sevk ve idare ettiğine şahit olmuştu. HalkınAyşe’nin bilgisine, şahitliklerine duyduğu güven Ayşe’nin saygınlığının ve otoritesinin artmasına yol açıyordu.

Peygamber’in vefatının  ardından, babası halife olur olmaz,Peygamber eşleri, Osman’ı Ebubekir’e elçi göırdermişler,hurmalıklardaki haklarını istemişlerdi. Ayşe’nin bu olaya tepkisi,”Peygamber’in ‘Biz Peygamberlerin varisleri yoktur. Bıraktığımız bütün eşya sadakadır.’ sözlerini ne çabuk unuttunuz,sözüyle kulağının Peygamber’in sesiyle herkesten daha dolu olduğunu göstermeye yetmişti.

Ayşe ihtilafların çözülmesi, halkın boşluğa düşmemesi için evini herkese açtı. Evi Peygamber’in sıcaklığı ile doluydu.

Peygamber odanın bir köşesinde Ayşe’nin yanı başındaydı sanki. Peygamber’in kabrinin odasında olması Ayşe’ye huzur veriyordu.Peygamber’i Ayşe’ye en çok hatırlatan babasıydı. Hayatı boyu Peygamberden bir adım uzaklaşmamıştı babası. Yalnız bu son iki yıl. Halifelik yılları. Ayrılık da zaten yalnız bu kadar sürecekti. Iki yıl Peygamber’in emanetine gözü gibi bakmış,halktan tek bir ah sesi çıkmamıştı.Sonunda Ayşe’nin sevgili babası da bir gün üşütüp hastalandı.Giderek ağırlaştı. Ayşe yanındaydı. Ağlamaya başladı.Babasından öğrendiği bir şiir dudaklarından döküldü;

“İnsan gözyaşlarını saklı bulunduğu damarda ne kadar tutabilirse tutsun,sonunda onları boşaltacağı bir zaman mutlaka gelecektir.”

Ebubekir, kızının yaşlı gözlerine metanetle baktı; “Durum bildiğin gibi değildir sen bunun yerine; “Birgün ölüm sarhoşluğu geldiğinde -işte ey insanoğlu- bu senin öteden beri kaçtığın şeydir.” ayetini oku, dedi.

Son sözlerini söyledi. Peygamberin yanına defnedilmeyi vasiyet etti. O da Peygamber gibi Ayşe’ninkollarında can verdi. Peygamberin yanına defnedildi.İki dost Ayşe’nin odasında yeniden kucaklaştı.

Peygamber’in mağara dostu, kabir dostu da oldu. Ayşe’nin odası bir kez daha şereflendi. Aziz misafir iki oldu.Babadan sonra Ömer’in hilafet yıllarında da Ayşe enerjisinden birşey kaybetmeden halkı aydınlatmaya devam etti. Yetiştirmek üzere yanına aldığı çocuk veya gençlerin hem bakım ve terbiyesini  üstleniyor  hem de hadis, tefsir, fikıh, kelam  konularında sağlam bir eğitimden geçmelerine yardımcı oluyordu.

Özellikle çocuklarda doğru konuşma ve adab-ı muaşereti yerleştirmeye çok önem veriyordu.Ayşe’nin Peygamber’den aldığı bilgiyi kendine has bir kullanma, yorumlama gücü vardı. Peygamberden istifade etmiş,yanında bulunmuş bir çok kişi problemler karşısında doğrudanPeygamber’in yalnızca ne söylediği veya yaptığını aktarmakla yetinirken Ayşe, olayları doğuran farklı nedenleri, Peygamber’in hedeflediği sonuçlarr, söylenen sözün Kur’an’a uyup uymadığını da değerlendiriyor, buna göre bir sonuca ulaşıyordu.

Bunlar gerçek müctehit özellikleriydi. Hem Peygamber’in hayatı ve sözlerine, hem Kur’an ve ahkamına son derece hakim olan Ayşe’nin ilmi gücü Ömer, Ali, ibni Mesud,ibni Abbas’la aynı seviyede gösteriliyordu.

Ömer zamanında yalnızca Ayşe’ye fetva izni verilmişti. Medine’de Ayşe’nin odası büyük bir okul oluyordu.Önıer de ölümünün yaklaştığını anlayınca Ayşe’ye haber göndererek Ayşe’nin odasında Peygamber’in ayaklarının dibine gömülmek isteğini bildirdi; Ayşe’den izin istedi. Ayşe o yerikendi için saklıyordu.

Dünyada en çok sevdiği iki insanın yanına gömülmek istiyordu. Ancak Ömer’in arzusuılu geri çeviremedi;Ömer’den hayat boyu destek ve saygı görmüştü. “Ömer için kendi hakkımdan vazgeçeriın.” dedi.

Ömer de Ayşe’nin odasına defnoldu, dostlarına kavuştu. Ayşe Ömer’i hep hayırla andı.

“Allah için o iyi bir yöneticiydi ve türün tek örneğiydi,her işin ehliydi.”

Ömer’den sonra Ayşe odasında rahat edemedi. Ömer’in gözlerini üzerinde hissetti. Örtünmeden gezemez oldu. Sonunda kabirlerle arasına bir duvar örüldü. Ayşe Peygamber ve babasıyla arasındaki duvarı sevmese de buna  razı oldu. Onları daha yakınında meclislerinde, sohbetlerinde  hissetmek istedikçe duvarın  arkasına örtünerek geçti.

İLK  ACI

Osman’ın halifeliğini Avşe, Ali’ye tercih etti. Peygamber’in Osman’a gösterdiği hürmete  bizzat şahit olmııştu.

Osman ın halifeliğinin ilk altı yılı huzurluydu. Ancak ikinci altıncı yılın başlarında Ebubekir ve Ömer’in hakkında asla söylenmemiş eleştiriler duyulmaya başlandı.

Mü’minler,anneleri olarak gördükleri Ayşe’ye de bu eleştirileri taşımaya,yardımcı olmasını istemeye başladılar. Özellikle Kureyş’in öndegelen gençleri, Osman’ın Emevi soyundan olması ve yüksek makamlara Emevi gençleri atamasına büyük tepki gösterdiler.Ayşe’nin kardeşi Muhammed, kardeşinin oğlu Abdullah b. Zübeyir,bizzat Osman’ın terbiye ettiği Muhammed b. Ebi HuzeyfeOsman ın atamalarına karşı muhalefet oluşturmaya başladılar.

Ayşe kendisine ulaşan sıkıntılar  konusunda Osman’a tepkisini gösterdi fakat bir taraftanda da çıkan olayları yatıştırmaya çabaladı, hatta küçük kardeşi Muhammed’i gitikçe seslerini yükselten isyancı grupların arasından çıkması için uyardı.Ayşe Peygamber devrinde bile görülmemiş bir sıkıntının başladığını seziyordu. Müslümanlar arasrnda böyle bir kutuplaşma olabileceğini kimse tahmin edemezdi. Sorunu çözmekiçin elde tecrübe edilmiş bir formül yoktu.

Ayşe, anne olarak kendisine koşanlara Osman’ın Peygamber övgüsüne mazhar olmuş bir kişi olduğunu ısrarla hatırlatıyordu. Ama sesler kesilmiyor,olaylar büyüyordu. osman’ın katledileceği haberleriAyşe’ye ulaştığında Ayşe bunun asla kabul edilemeyeceğini,Osman’ın hataları olduğunu ancak bunun farklı şekilde çözülmesi gerektiğini anlattı…anlattı…Sonunda korkulan oldu.

İsyancılar Osman’ın evini kuşattı.Ayşe, Osman’ a zarar verilmemesi için telkinlerde bulunmaya devam etti. Fakat kimse birbirine sesini duyuramıyordu. Kör bir duvar tutuyordu sesleri… Ortalıkta kargaşa hüküm sürüyordu.Olayların çığırından çıktığını gören Ayşe, taraf olması durumunda işlerin hepten sarpa saracağı çekincesiyle her yıl olduğu gibi Hac için Medine’den ayrılarak olayların içinden uzaklaşmayı tercih etti.

8.BÖLÜMÜN SONU

“KADIN ORADAYDI “VAHİY SÜRECİNDE KADIN ROLLERİ” ELEST YAYINLARI


“KADIN ORADAYDI-“HZ.AİŞE.7.BÖLÜM “AYRILIK”

Ayrılık

Ayşe’yi en çok Peygamber’in soğukluğu; yakınlığını esirgemesi

üzebilirdi. Başka yoksunlukları dert etmemişti hayatta.

Çocuksuzluğunu  bile mesele yapmamıştı. Dünyasını doldurmak

için Peygamber yeterliydi. Ama Peygamberin büyük bir

ailesi vardı. Ailenin her ferdinin de Peygamber’den beklentisi.

Peygamber’i sevme konusunda eşler birbiriyle yarışıyordu.

Ancak bunun tezahürleri hiç de Peygamberi hoşnut etmiyordu.

Sevginin karşılanmasıyla, taleplerin karşılanmasını

birbirine karıştıranlar oluyordu.

Çoğu maddi bu taleplerle farkında olmadan eşler birbirini

etkiliyor; zincirleme büyüyen talepler

Peygamber’i sıkıntıda bırakıyordu. Peygamber’in sunduğu

hoşgörü ortamı da seslerin yükselmesini kolaylaştırıyordu.

Fakat hadiseler biriktikçe Peygamberi incitmeye başladı.

Hayatında ilk defa eşlerine karşı tavır koymak ihtiyacı duydu.

Kendisini sürekli sıkıştıran ve birbirlerine düşmek üzere olan

eşlerinden bir ay müddetle ayrılma, uzak kalma kararı aldı.

Bu durum herkesi telaşlandırdı.

Peygamber’in eşlerini boşayacağı söylentisi yayılmaya başladı.

Medine’de hava buz gibi oldu.

Peygamber’e kızını vererek şeref ve itibar kazanan aileler telaşlandı.

Eşlerden bazıları üzüntüden günlerce ağladı.

Ayşe, kendinden emin bekledi.

Bir ayın sonunda Peygamber ilk olarak Ayşe’ye geldi.

Ayşe her zamanki gibi mağrurdu.

“Bir ay demiştin ama yalnızca yirmi dokuz gün oldu.”

diyerek küçük bir söz oyunuyla ortamı yumuşatacağını umdu.

Fakat Peygamber soğuk bir sesle;

ayın yirmi dokuz çektiğini söyledi.

Ayşe ilk defa Peygamber’i bu kadar kırgın ve soğuk görüyordu.

Olayların akışına o da kendini kaptırmış, Peygamber’in bu kadar

etkilendiğini fark edememişti.

Peygamber’in acelesi var gibiydi. Ayşe’ye dinlemesini

söyledi ve bir ayet-i kerime okumaya başladı:

“Ey Peygamber! Eşlerine şöyle söyle: Eğer dünya hayatını ve

süslerini istiyorsanız size bağışta bulunaym ve güzellikle

salıvereyim. Eğer Allah’ı, peygamberini, ahiret yurdunu istiyorsanız

bilin ki Allah içinizden iyi davrananlara büyük ecir hazırlamıştır”

Sonra tane tane konuştu: “Sana birşey soruyorum,

ama acele cevap vermen gerekli değil. Anne babana danıştıktan

sonra da cevaplayabilirsin.”

Ayşe’nin böyle birşeye ihtiyacı yoktu: “Burada ana babama

danışmaını icap ettirecek birşey var mr? Ben dünya ve

onun şaşaasına karşı Allah’ı, Rasulullah’ı ve ahiret muradını

seçiyorum.”dedi.

Ayşe’nin cevabı netti. Bu dünyada da öbür dünyada da tek

tercihi Peygamberdi.

Ayşe başka türlüsünü aklının köşesindenbile geçirmemişti.

Ama bu ikrar Ayşe’nin kalbiıri arındırdı, sevgisini

pekiştirdi, Peygamber hanesinden ve ailesinden olmanın

onurunu ve değerini daha derinden hissettirdi.

PEYGAMBERİN VEDASI:

Ayşe Peygamberde bir durgunluk seziyordu. Şakalar yapıyor,

böyle görmeye alışık olmadığı Peygamberi canlandırmaya

çalışıyordu. Birgün Peygamber Ayşe’nin çabaları karşında buruk

bir tebessümle; “Ey Ayşe! Sen Allah’ın bana bir armağanısın,

senin bana eğlence kaynağı olduğun gibi ben sana olamıyorum.”

dedi, güzel çehresi gölgelenmişti. Ayağa kalkıp Ayşe’yi

alnından öptü. Ayşe’nin alnına kor bir ateş düştü.

Ayşe Peygamber’i her zaman yorgunluktan, üzüntüden

korumaya çalışmıştı. Lüzumsuz sorular ve düşüncesiz tavırlarla

Peygamber’in canını sıkan kişileri dahi, sağlığı bozulacak

endişesiyle bir bahaneyle yanından hemen uzaklaştırırdı.

Ayşe ulaşabildiği her yerden peygamber’i düşünerek

çeşitli bitkiler getirdi.

Peygamber rahatsızlandığında şahsen tedavisine

başlardı. Peygamber Ayşe’nin eline güvenir, hastalandığında

Ayşe’nin yanında bulunmak isterdi. Ama şimdi Ayşe, bildiği en

güçlü ilaçlarla, en meşhur hekimlerden öğrendiği metodlarla

Peygamber’i tedavi etmeye uğraşıyor, fakat Peygamber’in son

zamanlarda şikayetçi olduğu baş ağrısı bir türlü geçmiyordu.

Endişelenmeye başlamıştı.

Diğer eşleri de ilgilenmek istediğinden Peygamber’in her an

yanında bulunamıyordu da.

Bu durum içini yiyip bitiriyordu. Fakat Peygamber, yolculuğun

başladığının bütün işaretlerini alınca son anlarını sevgili

Ayşe’sinin yanında geçirmek istediğini açıkça ima etti.

Ta ki iyice tükenmişti, güçlükle Ayşe’nin odasına geçti.

Ayşe, bütün varlığı ile, elllerinden kaymakta olan bu bedene

can vermek için çırpınıyor gözyaşlarıyla sürekli mırıldanıyordu;

“Ey insanların Rabbi! Şu hastalığı gider! Şifa ancak senin

elindedir.” Bu çırpınmaların artık nafile olduğtınu bilen

peygamber; “üzerimden elini kaldır! Bu okuman, bana yarar

sağlamaz. Ben müddetimi bekiyorum.” dedi.

Ayşe için teselli kalmamıştı. Elleri iki yana düştü. İlaçlar,

dualar bitti. o an orada peygamber’le birlikte eriyip yok olmak

istedi. Bunu hiç kondurmamıştı. Ayrılığı düşünmemişti. Fakat

kendisini çabuk topladı. Peygamber, yanındaydı; odasında…

onun yanını seçmişti. Onun hiçbir şeyi öylesine istediğini

görmemişti. peygamber’in hayatında olduğu kadar ölümünde

de bir mesaj olduğunu ve Peygamb er’in bizzat Ayşe’nin bunları

görmesini istediğini düşünebildi…

Bütün gücünü topladı. Gerçekbir aşkla sevdiği eşinin yavaş yavaş

ölümüne şahitlik ederken

artık genç bir eşten beklenmeyecek kadar olgundu.

İslam peygamber’inin son anlarının şahidi olarak dışarıda

içi titreyerek bekleyen herkese ve arkadan gelecek herkese karşı

sorumluydu… Peygamber’in her halini, her söylediğini her

zamankinden daha titiz izledi ve belleğine kazıdı.

Onsuz geçireceği uzun ömrüne katmak için ona uzun uzun baktı.

Yüzünü,edasını ezberlemeye çalıştı.

Peygamber bütün ızdırabına rağmen, ashabına karşı son görevlerini

yapmaya çalışıyordu.

Emanetleri dağıttı. Son bir defa Ayşe’nin odasından ashabına

baktı. Son nefesini verdiği esnada başı Ayşe’nin göğsündeydi.

Sevgili Peygamber, Rabbine kavuştuğu yere;

Ayşe’nin odasına defnedildi.

Ayşe odasına defnedilen kabre “kendi malım” dedi.

7.Bölümün Sonu

“Kadın Oradaydı-Vahiy sürecinde Kadın Rolleri” Elest Yayınların’dan

-SEBEBİ NE ? –

Sebebi Nedir Seni Bir Bıçak Yarası Gibi Hatırlamamın

Adını Duyduğumda Kalbimdeki  Sızımın Sebebi Ne..?

 

Bu Hüzün Denizinde Adınla Yol Buldum

Gül Oldum Açtım, Gül Oldum Soldum

Bahçeler Hep Talan Olmuş, Görmekten Yoruldum

Adını Anmakla Ancak ,Yeniden Hayat Buldum

 

Menzile Varırmıyım, Kokunu Gönder Gülüm.

Kaygılar Sardı Beni ,Muammaya Düşmüşüm

Bu Yolun Sonu Çıkış Mı Düşüş Mü Bilmiyorum

Ne  Bekliyor Beni , Gül mü..? Diken mi…? Rüyamda Söyle Gülüm

 

Ey ,Adını Andığımda Karanlık Sahillerimi Aydınlatan

Ey Ayın On Dördü , Ey kaygısı Aşk olan

Aşkından Bana Da Ver, Ey Gül Olup Açan

Sen De Yıkılma Gönlüm… Menzile Kadar Dayan

 

Adını Andığımda Biliyorum Yanımdasın

Ben De Sana Yakınmıyım..Çelişkiye Dalmışım

Ravzanda Beklerken, Utanıp Arlanmışım

Hiç Nazar Ettin Mi  Bana ..Acılarla Yanmışım

Güle Uzanırken Elim, Diz Çöküp Ağlamışım

Şahidim Gözyaşım Olsun, Sevdana Akıtmışım.

FECR  –  4.2.2011


“KADIN ORADAYDI- HZ.AİŞE 6. BÖLÜM “GERDANLIK”

Medine’nin havası suyu tatlanmıştı.

Toprak yeşermeye başlamıştı.

Darlık bitmiş, genişlik; zorluk bitmiş, kolaylık gelmişti.

Ensar ve muhacir birbirine alışmıştı.

Peygamber’inselamı Medine’yi kuşatmıştı.

Medine ve civarına esenlik yayılmıştı.

Müslümanlara güven gelmişti.

Seferlerden, gazvelerden sevinç ve zaferlerle dönülüyordu.

Fakat hesaplan Müslümanların hesaplarını tutmayan,

Müslümanlarla işbirliği yapar göründüğü halde içten

içe hınç biriktirmiş kişiler vardı.Su yüzüne çıkacak

cesareti olmayan bu adamlar, Müslümanları can evinden

vurmak, itibarlarını  zedelemek için firsat kolluyordu.

Ayşe birgün kardeşi Esma’da bir gerdanlık gördü.

Yemen akiğinden bir gerdanlık.

Ateş rengi gerdanlığı hevesle boynuna taktı.

Çok beğenmişti bu gerdanlığı. Gerdanlık Ayşe’de kaldı.

Neşeyle gerdanlığı Peygambere de gösterdi. Bu arada

gerçekleşecek Müstalik Gazvesine Peygamber’le birlikte

katılacağı müjdesini aldı.

Ayakları yerden kesildi. Peygamber’le günlerce birlikte o

kimseyle paylaşmadan uzun uzun konuşmak…

Bunları hayal ede ede hazırlandı. Gerdanlık boynunda kaldı.

Yolculuk boyunca Ayşe, Peygamber’e yakın olmanın,

gece olunca yıldızların altında mahfesinin yanına devesini

yaklaştıran  Peygamberle sohbet etmenin eşsiz|ezzetini yaşadı.

O mübarek dudaklardan güzel sözler işitti.

Peygamber’e dinlemekten hoşlandığı hikayeler söyledi:

“Bir zamanlar onbir kadın bir yerde oturmuşlar,

kocalarının hâl ve şanından birşey saklamayıp

birbirlerine bildireceklerine dair aralarında sözleşmişler

Kadınlar sıra ile kocaları hakkında şunları demişler:

Birinci kadın: Benim kocam taşlık bir dağ başındaki  sert

bir devenin etidir. Kolay değil ki çıkılasın,

semiz değil ki götürülsün.

ikinci kadın: Kocamın halini açıklayamam. Korkarım ki

onları birşey bırakmadan sayabileyim. Çünkü onun fenalıklarını

sayacak olursam; gizli, aşikar her halini söylemek zorundayım.

Bu ise imkanszdır.” diye başlayarak devam eden

On bir Kadın Kıssası’nı anlattı. Peygamber çok keyiflendi.

Herşey öyle iyiydi ki Ayşe, dünyanın en bahtiyar insanının kendisi

olduğunu düşündü.

Gazve dönüşü konaklama yerinde gerdanlığının düştüğünü

fark etti. Emanet olan gerdanhğı telaşla aramaya koyuldu.

Bu arada farkında olmadan ordugahtan uzaklaştı.

Bir akşam üstüydü. Gerdanlığı bulması karanlıkta taneleri bulup

toplaması kadar uzun sürdü.

Kafilenin kendisini beklediğini düşünüyordu.

Geri döndüğünde vakit çok ilerlemiş ve kafile yokluğunu

fark etmeyip hareket etmişti. İçine kocaman bir acı çöreklendi,

kendisine kızdı, söylendi; ama yapabileceği tek şey,

olduğu yerde kalmak, dönüp kendisini almalarını beklemekti.

Beklerken yorgun ve ağlamaklı gözleri kapandı, uykuya daldı.

Askerlerden Safvan b. Muattal’ın görevi kamp yerlerini

konrol etmekti. En son kamp verine vardığında Ayşe’yi

orada uyuyakalmış buldu.

Onu nazikçe uyandırıp kendi devesine bindirdi.

Safvan yola yaya devam etti.

Kafileye ancak kuşluk sıcağında bir mola vaktinde ulaşabildiler.

Ayşe güzel bir yolculuğun sonundaki bu tatsız olaya çok

üzüldü.

Yol nazik bünyesini iki kat dahafazla yıprattı.

Evedöndüğünde gücü bitmişti. Hastalanıp yatağa düştü.

Günlerce inleyerek yattı. Gözlerini açamadı. Yaşadığı korku,

rüyalarına girdi, içindeki sıkıntıyı ne ateş ne ter dışarı attı.

Gözünü açar gibi olduğu anlarda ,

başucunda gözleri Peygamber’i aradı,

fakat bulamayınca çaresiz başı yastığa tekrar düştü.

Ayşe her zaman  üzerine titreyen sevgili eşindeki soğukluğu

kalbi yanarak hissetti.

Birşeyler olduğunu,

hem de doğrudan kendini hedef alan birşey olduğunu sezdi.

Peygamber’den izin isteyerek kırık kalbini, hasta bedenini

annesine taşıdı.

Tam toparlanmak üzere olduğu günlerde misafiri olan

Ümmü Mistah’tan tesadüfen kendisi ve safvan b. Muattal

hakkında çirkin söylentiler çıktığını öğrendi.

Dünya başına yıkıldı. Günlerce ağladı.

Ağlamaktan neredeyse ciğerleri parçalanacaktı. Tekrar hastalandı.

Bu arada Peygamber, yemekten içmekten kesilmiş, kederden

bitap düşmüştü. Uzunca süre fisıltılara kulak tıkamış, susmuştu.

Fakat dedikodular alıp yürüyünce bir hutbe esnasında

ailesi hakkında konuşulanlardan duyduğu üzüntüyü

cemaatle paylaştı. Herkes birbirini suçlamaya başladı,

ortalık karıştı.

Peygamber olayları güçlükle yatıştırdı.

Yakınlarıyla birebir istişare etmeye karar verdi.

Eşi Zeynep bint Cahş’a ardından Üsame’ye

ne düşündüklerini sordu. Onlar, Ayşe’yle ilgili hayırdan

başka birşey bilmediklerini söylediler. Hazreti Ali’ye sordu. Ali;

“Hizmetçisine sor insanı en iyi hizmetçisi bilir.” dedi. Peygamber

Ayşe’nin hizmetçisi Berire’ye de aynı şekilde fikrini sordu.

Bir anne kızı için ne hissederse Berire de Ayşe hakkında aynını

hissediyordu. Onun masumiyeti kadar doğal birşey olamazdı;

“O, evinde hamurunu yoğururken uyuyakalan ve

hamuru kuzuya yediren gencecik bir kadındır.” dedi.

Peygamber’in Ayşe’nin masumiyetinden şüphesi yoktu.

Ancak bunun kendisine vahiy yoluyla bildirileceğini

ümit ediyordu.

Bu gerçekleşmeyince endişesi artmış, nasıl davranması

gerektiğini kestirememişti.

Peygamberliğin üzerine böyle bir leke düşmemeliydi.

Peygamber özel hayatını, nefsini değil,Peygamberliğini,

mesajını, Müslümanları bu töhmetten kurtarmak için çırpınıyordu.

Peygamber, sonunda bu konunun yanlız Ayşe’yle

bitiriebileceğine karar verdi.

Ayşe’yi bu çirkin olayla yüzleştirmek ve

son sözü onun söylemesine müsaade etmek gerekti.

Bunu Ayşe’ye teklif etmek çok zordu, ancak olayın,

açık seçik çözülmesi üstü örtük bırakılmaması şarttı.

Gittiğinde Ayşe’yi yine gözyaşlarına boğulmuş buldu.

Ayşe Peygamber’in masumiyetini anladığını,

bunu açıklamaya geldiğini düşündü önce.

Ancak Peygamber mesafeli bir sesle:

“Bir günah işledinse tövbe et,

Cenab-ı Hakk tövbeleri kabul eder_

Günah işlemedinse Cenab-ı Hak senin temiz ve iffetli

olduğuna şehadet edecektir.”

deyince Ayşe Peygamber’in kalbinin yatışmadığını

anladı.

Ayaklarının altından yer kaydı.

Bir boşluğa hızla düşmeye başladı. Gözleri bir destek aradı.

Tutunmak istedi bir yere.

Anne babası yerinden kalksın ve; “Hayır biz kızımızın

iffetine kefiliz.” desinler istedi. Anne ve babasının yüzlerine

baktı. Göz göze gelemedi, başlarını öne eğmiş öylece kalmışlardı.

Ezilmiş, oracıkta kaybolmak istemişlerdi adeta.

Bu hali görünce Ayşe silkindi, Ağlamayı bıraktı, Kalbini

masumiyetin verdiği huzur doldurdu.

Olayların başından beri ilk defa soğuk kanlı bir şekilde

düşünmeye başladı. Şuuru açıldı.

Mahkeme sonuçlanmış son söz söylenmişti.

Kendini temizlemeye çalışmak, günahsızlığı üzerine yeminler etmek

beyhudeydi.

Günahsız olduğu halde kendini günahkar gösterse,

Herkes  buna inanacak, günahsız olduğunu söylese kimse

inanmayacaktı, bunu biliyordu.

Mahkemeyi bir üst mahkemeye havale etmekten başka çare yoktu.

Başını büyük bir vakarla kaldırdı meydan okuyucu

ama kırgın bir sesle:

“Yusuf’un babası gibi; artık bana düşen hakkıyla sabretmektir.

Anlattığınız karşısında bana yardım edecek olan ancak Allah’tır.” dedi.

Peygamber sarsılmıştı.

Hiçbir şey söylemeden bir müddet Öylece kaldı.

Aradan fazla zaman geçmemişti ki Ayşe Peygambere

çok iyi bildiği vahiy halinin geldiğini fark etti.

Başının altına bir yastık konuldu, yüzü örtüldü.

Ayşede ne bir korku ne endişe işareti vardı. Olanları önemsemiyor

gibiydi.

Anne ve babasının  ise korkudan nefesleri kesilmişti.

Ayşe’ye olan güvenlerine rağmen ,

Allah’tan aksi bir işaret gelmesinden çok korkmuşlardı.

Vahiy kesildiğinde Ayşe, soğuk birgün olmasına rağmen

Peygamber’in alnından inci taneleri gibi terler döküldüğünü gördü.

O terlerle birlikte Peygamber’in üzerinden büyük sıkıntılar da döküldü.

Bir taraftan terini silerken;

‘Ayşe müjde Allah senin beratını indirdi.” Dedi

ve Ayşe hakkında indirilen ayetleri gür bir sesle okumaya başladı:

“..,Siz bu iftirayı dilden dile birbirinize aktarıyor hakkında

bilgi sahibi olmadığınız şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyordunuz.

Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu

Allah katında büyük (suç)tur.

Onu duyduğunuzda; ‘Bunu konuşup yaymanıız bize yakışmaz.

Haşa! Bu çok büyük bir iftiradır demeli değil miydiniz?

Eğer inanmış insanlarsanız Allah bir daha buna benzer tutumu

tekrarlamaktan sizi sakındırıp uyarır”


(hatırlatma bu hususla ilgili inen bütün ayet mealllerini Nur suresinin onuncu ayetinden yirminci ayetine kadar okumanızı tavsiye ederiz.)

Ayşe suskun ve vakurdu hâlâ , herhangi bir sevinç işareti

yoktu halinde.

Anne ve babası ise böyle bir lütfun kendileriııe

bahşedilmesinin sarhoşluğu içindeydi. Ayşe’deki umursamaz

edanın Peygamber’e saygısızlık olacağı endişesiyle Ayşe’yi

uyardılar. Peygamber’in yanına git, ona teşekkürlerini bildir

dediler. Ayşe tavrını değiştirmeden bunu asla yapmayacağını

yalnız Cenab-ı Hakka şükredeceğini, başka da hiç kimseye

minneti olmadığını Peygamber’in ve orada bulunanların

duyacağı bir şekilde ilan etti.

6.BÖLÜMÜN SONU

“Kadın Oradaydı vahiy sürecinde Kadın Rolleri”

Elest Yayınların’dan


“KADIN ORADAYDI” HZ.AİŞE 5.BÖLÜM

AYŞE ÖĞRENİYOR

Ayşe’nin odasında bir kaynak vardı.

O kaynakta her gün yeniden yıkandı ve arındı.

Üzerinde sersemlik, sarhoşluk, dalgınlık yoktu.

Kaynaktan ne fışkrrıyor, ne buluyorsa özüne katıyordu.

Başı boş akıp gitmesine razı olunmayacak kadar

değerli idi her damla. Yalnızca bir rastlantı sonucu

bu kaynağın başında olmadığının farkındaydı.

İlahi hikmeti keşfediyor, Ayşe olarak neyi ne kadar

alması gerektiğini biliyordu. Gelen vahyi çoğu zaman

Peygamber’den sonra ilk o duyuyor, çıkan problemler

hakkında Peygamber’in hükmünü ilk o işitiyordu.

Duyduğunu kolayca hafızasına alıyor ve zihninde

birçok yönden süzeçten geçiriyordu.

Sormaktan yorulmuyordu.

Peygamber soran, sorgulayan Ayşe’ye büyük bir sabır ve

güler yüzle cevap veriyor,

kendisiyle tartışmasına müsaade ediyor, o ikna olana kadar

ondan yüz çevirmiyordu.

Birgün okuduğu:

” Onlar Allah’a döneceklerinden dolayı yapmakta

oldukları işleri kalpleri titreyerek yaparlar”

ayetini anlayamayıp Peygambere:

“Ya Rasulullah, bundan murat hırszlık ettiği, yahut zina işlediği

halde Allah’tan korkan mı?” diye  sormuştu.

Peygamber:

“Hayır Ebu Bekir’in kızı! Hayır Sıddık’ın kızı!

Bundan murat, Allah’tan korkarak namaz kılan,oruç tutan,

sadaka verendir”.demişti.

Bir keresinde de Peygamber şöyle buyurmuş:

“Mutedil olun! Halkı yakınlaştırmaya çalışın ve onlara

iyi meziyetlerinden dolayı değil ancak, ilahi lütuf ve

rahmetten dolayı Cehenneme girmeyeceklerini söyleyin.

” Ayşe hemen sormuştu:

“Ya Rasulullah bu senin için de geçerli mi?”

Peygamber: “Evet ben de onun af ve rahmeti için dua ediyorum”

demişti.

Ayşe’nin soruları yanlız onun zihnini aydınlatmıyor,

öğrenme dönemini yaşayan müslümanların ortak meselerini

çözüyordu.

“Ya Rasulullah, nikah için kadının rızası alınmalıdır,

buyuruyorsunuz.

Fakat kadın utanır ve bu yüzden susar.” deyince

Hz. Peygamber; “Sükut rızadır.” buyurdu.

Akılla elde edilecek aşamaları çok hızlı geçen Hz.Ayşe,

duygu ile elde edilecek aşamalarda daha çok tökezliyordu.

Eşine ve Peygambere en yakın olmak istiyordu.

Peygamber’in etrafinda pervaneydi.

Bütün varlığı, benliği ile O’na yönelmişti.

Bilgide olduğu gibi sevgide de aza yetinecek insanlardan değildi.

Ancak gün geçtikçe Peygamber’i daha çok eşle paylaşması

gerekiyordu. Asalet ve fazilet timsali bir babanın kızı olan

Ayşe,

bu yüzden bazen hırçınlaşıyor, kıskançlık kirizlerine giriyor,

Peygamber’e türlü kapris yapmaktan geri durmuyordu.

Bir gün Aişe Peygamberin yeni eşi  Safiye’ye

” kısa boylu ” dedi

Peygamber Ayşe’yi derhal uyardı:

“Ey Ayşe öyle birşey söyledin ki,

o (denize düşseydi) denizin bütün sularını kirletir.” buyurdu.

Ayşe kendine bunu söyleten kıskançlık duygusunun ezikliğiyle:

“Ben sadece gerçeği beyan ettim.” dedi.

Peygamber Ayşe’ye olan bütün toleransına rağmen bu tarz

davranışların asla kabul edilemez olduğunu

net bir şekilde açıkladı.

ve: “hiçbir menfaat bana başkası hakkında kötü söz söyletemez”

buyurdu

Bir defasında da altın bilezikler takmıştı koluna,

fakat peygamber bundan hoşlanmamış onun yerine

yabani yoncadan yapılıp, safranla boyanmasını tavsiye ettiği basit

takılar takmasını istemişti. Peygamber, ailesinin temiz bünyesinde

yeşeren ayrık otlarını

derhal temizliyordu.

Ayşe, Peygamber’in yaşamadığı hiçbir şeyi söylemediğinin

ve güzel ahlaktan üstün hiçbir meziyet tanımadığını biliyordu.

önemsiz görünen, farkında olmadan sarf edilen nahoş bir

edayı, bir bakışı, bir sözü hemen doğrusuyla düzetiyordu.

Bir defasında Ayşe’nin hücresinden bir şey çalınmıştı.

Ayşe hırsza lanet etmekte iken Peygamber,

“Hırsıza lanet ederek günahından pay alıp sevabını kaybetme.”

demişti.

Ayşe ilk kez duyduğu bir sözü yahut yeni öğrendiği bir bilgiyi

Peygamber’le serbestçe tartışıyor, o konuyla ilgili kalbi yatışana

kadar soru sormayı bırakmıyordu.

“Ya Rasulullah! Cenab-ı Hak; ‘O gün yer gök bambaşka

olacak, bütün yaratılmışlar Allah ın huzuruna çıkacak,’

buyuruyor.

Mademki yer gök olmayacak, o zaman insanlar nerede bulunacak?”

“Sırat üzerinde.”

Ayşe dinin kendisinde tamamlanacağı  Peygambere Hatice’den

sonra en yakın kişi olmuştu.

Peygamberliğin ilk günlerinde yalnız bir adam olan Peygamber’e

müşfik ve dayanıklı bir destek lazımsa,

şimdi büyük bir kısmı oluşmuş bir dini kendi kavrayış gücüne yakın bir

kavrayışta kavrayıp, aynı güçte  aktarabilme gücüne

sahip belleği,muhakemesi, güçlü bir destek lazımdı.

Ayşe Peygamber’in gönlüne hoş gelen bir eşti ve

aynı zamanda bu özellikleri haiz genç bir yardımcıydı.

Vahiy en çok onun hanesinde Peygamber’e iniyordu.

İnsanlara Rabbinden gelen son mesajların

Peygamber’den sonra en yakın muhatabı Ayşe’ydi.

Ne varsa insanlık adına yaşanan, yaşanacak,

yaşanması muhtemel sancısı, sarsıntısı önce

Peyamber ve yakınlarının hayatları üzerinde

bir şekilde zuhur diyordu.

Bundan payına en çok hisse düşecek olan Ayşe’ydi.

İslam’ın en zor, en meşakkatli günlerinde Ayşe ,

belki yeni dünyaya gelmiş belki de daha çocuk sayılabilecek yaştaydı;

yaşananlar onu çok etkilememişti.

Şimdi o günleri yaşamış çoğu müslüman için hayat yoluna girmiş,

kolaylaşmıştı…

Ancak Ayşe için zor günler yeni başlıyordu.

5.Bölümün sonu

“Kadın oradaydı”vahiy sürecinde kadın Rolleri” Elest yayınların’dan


“KADIN ORADAYDI” HZ.AİŞE 4.BÖLÜM-“SEVGİ SÖZLERİ”

SEVGİ SÖZLERİ

Hz.Ayşe Peygamber’i genç kalbiyle bütün gücüyle sevdi.

sevilme arzusunu dile getirmekten duygularını Peygamber’e

açmaktan, sevgisine karşilık istemekten çekinmedi:

– Bana olan aşkın neye benzer?

– İpteki sıkı bir düğüme.

– Ya bu nasıldır?

– Daima aynı.

Peygamber eşleri arasında kendi sevme ve sevilme hakkını aramaktan

bir an geri durmadı.

Onlar arasında  yerinin farklı olduğunu hep duymak, bilmek istedi

Bunu Ayşe zekasına, Ayşe diline yakışır biçimde yaptı. Ayşe birşey

anlatmak istiyorsa bu çok iyi anlaşılmalı, kimse bir daha bu durumu,

bilmezden, görmezden gelmemeliydi.

“Ya Rasulullah lütfen bana bildirir misin? Sen bir vadiye insen de

orada iki çeşit ağaç bulsan biri üzerindeki mahsulü yenmiş biri

yenilmemiş. Deveni hangisinde yayar, otlatırsın?’

Peygamber A.S  cevap verdi.

“Başkası tarafindan otlatılmamış tarafta.”

Hz. Ayşe cevap verdi.

“İşte ben o ağacım.”

Sevgisini göstermekteki cesareti, coşkusu, taşkınlığı, onruna düşkün

Ayşe’yi zaman zaman güçsüz, çaresiz bıraktı.

Uyanıp Peygamber’i yanında bulamadığı bir gece telaşla karanlıkta

ellerini sağa sola uzatarak aramaya başladı; ancak birden Peygamber’in

ayağı eline geldi. Peygamber’in secdede olduğunu

anlayınca çok utandı, “Ben ne yapıyorum Ya Rabbi”

diyerek tövbe etse de benzer durumlar tekrarlandı. Yine kıskançlıktan

ne yaptığını bilemeyip Peygamber’i takibe koyulduğu birgün yakalandı.

Peygamber ona, bu duygunun şeytandan bir vesvesesi olduğunu

anlattı. Ayşe, Peygamber’in sözüne kulak verdiyse de bu duyguyu alt

etmesi kolay olmadı.

Peygamber için de Ayşe diğer eşlerinden farklıydı.

Onun için coşku ve heyecan kaynağıydı. Bitmek tükenmek bilmeyen

enerjisi, Peygamber’i zahmetli ömrünün kederlerinden uzaklaştırmıştı.

Ayşe’yi çok iyi anlamıştı. Ayşe’nin de kendisindeki üstün yönleri fark

edip doğru kullanmasını sağlamak istiyordu. Bu yüzden Ayşe’nin

başkalarına çılgınca gelebilecek davranışlarınr O, sadece tebessümle

karşıladı; büyük bir sükunetle onu yatıştırmayı her zaman başardı.

“Senin benden ne zaman hoşnut olduğunu, ne zaman sinirlendiğini

rahatlıkla anlıyorum.

– Bunu nasıl biliyorsun?

– Benden hoşnut olduğun zaman yemin ettiğinde; ‘Muhammed’in

Rabbine yemin olsun ki hayır.’ diyorsun. Kızgın oldugunda

ise; ‘İbrahim’in Rabbine yemin olsun ki hayır.’ diyor-

Sun.”

Peygamber, bir yandan ilahi adaleti küstürecek bir tavırdan kaçınırken

diğer yandan Ayşe’nin aşkının karşılıksız olmadığını gösterecek

jestlerden kaçınmadı. Amr b. As, Zât-ı Selasil gazasından döndüğünde

Rasulullah’ın huzurundayken sordu:

“Ya Rasulllah, Ashab içinde size en sevimli kimdir?

– Ayşe’dir.

– Erkeklerden kimdir?

-Ayşe’nin babası.”

Bir defasında da Ayşe Peygamber’le birlikte seyahate çıktı.

Devesi azgınlaşıp Ayşe üzerinde olduğu halde süratle koşmaya

başladı. Peygamber yerinde duramayarak; “Eyvah kadıncığım, zevcem,

gelinim.” diye bağırdı.

Peygamber’le Ayşe arasrnda özel bir dil kurulmuştu. Peygamber

Ayşe’nin kendisiyle rahat bir tonda senli benli konuşmasına

engel olmadı. Ayşe’nin kişiliğini ezecek hiçbir baskı yapmadı. Öyleki

birgün kapıdan geçen babası Ebubekir kızının Rasulullah’la gayet

yüksek bir tonda konuştuğunu işitti… Odaya daldı ve “saygısız” diyerek

Ayşe’nin üzerine yürüdü. Peygamber Ebubekir’in önünü kesti.

Ebubekir çok kızgın bir şekilde odadan ayrıldı. Ardından Peygamber

şaşkınlık geçiren Ayşe’e gayet sakin; fakat sevgi dolu bir ifadeyle “Seni

nasıl korudun ama.” deyince Ayşe gülmeye başladı.

Başka birgün Ayşe bir cenazede dönüşü kapıdan girdi  ve başını tutup

“vay başım” diye sızlanmaya başladı. Peygamber Ayşe’yi böyle görünce

takılmadan duramadı: ‘Sen benden önce ölsen de, seni kendim

yıkasam, kendim kefenlesem, üzerine namazını kılsam, kendim

defnetsem olmaz mı?” Bunun

üzerine Ayşe Peygamber’in Ayşe’den duymaktan hoşlandığ cesur ve

alaycı cevaplardan birini verdi: “Vay başıma gelenlere bana öyle geliyor

ki bu işlerin hepsini yaptıktan sonra benim

evime dönüp kadınlardan biri ile sabahlayacaksındır.”

Ayşe’nin Peygamber’e düşkünlüğü herkesten üstündü. Artık iyice

yaşlanmış olan Sevde, anne gibi sevdiği Ayşe’ye kendi hakkı olan günü

de verdi. Böylece Ayşe Peygamberle

herkesten çok beraber olma şansı buldu. Ayşe’nin içindeki ateşin,

yakan değil ısıtan, aydınlatan bir ateşe dönmesi için buna ihtiyacı

vardı. Peygamber’den geriye daha çok iyilik, güzellik kalsın diye Ayşe’ye

bu lazımdı.

4.BÖLÜMÜN SONU

“KADIN ORADAYDI” VAHİY SÜRECİNDE KADIN ROLLERİ- ELEST YAYINLARI


“KADIN ORADAYDI” HZ.AİŞE- 3.BÖLÜM

MEDİNE GÜNLERİ AYŞE GÜNLERİ

Mekke’ye ıssızlık çöktü. Hem Peygamber hem de babası yoktu.

Ayşe de diğerleri gibi ürkekleşti, sessizleşti. Babası hep

uzaklara gider ve muhakkak dönerdi. Bu defa Ayşe babasına,

uzağa gidecekti.

Sonra babasından ve annesinden de uzağa-

Ayşe Mekke dışında bir yer görmemişti hiç. Kendi Evleri kadar sağlam bir ev yok bilirdi… Mekke kadar güzel, emin bir yer yok bilirdi.

Ama ne ev ne Mekke gözlerindeydi. Gözlerini Medine’den gelecek

habere dikmişlerdi. Buralardan, annesinin göz pınarları hiç

kurumasa da çoktan vazgeçmişlerdi.

Günlerce çağrılmayı beklediler. Mekke’de ne yana baksalar karanlık üstlerine yürüyordu.

Şâme ve Tafil Dağları üstlerine deverilecek gibi oldu. Mekke’nin

temiz havası boğucu, tatlı suyı acı oldu.

‘ Nihayet babası Ayşe, annesi ve Esma için birer deve gönderdi.

Zorlu bir yolculuk sonrası ufukta Medine göründü.

Ayşe yeni evlerine indi. Yolculuğun ve hava değişiminin etkisiyle

hasta düştü. Sıtmaya tutuldu. Saçları döküldü. Gerçekleşmesi

yakın bir evlilik vardı. Bir an önce iyileşmesi toparlanması

gerekiyordu. Ümmü Ruman, artık Peygamber emaneti olan kızını,

buruk bir şefkatle, gece gündüz başını bekleyerek iyileştirdi.

Ayşe gürbüzleşti, saçları uzayıp omuzlarına döküldü.

Ayşe için hayat hâlâ  eğlenceli bir oyundu; Mekkede yahut

Medine’de… Neşesi cıvıltısı yeni evi de doldurdu. Bir zaman

böyle geçti. Bir yandan Medine, bir yandan Ayşe boy attı, gelişti.

Birgün örükleri çözülüp, saçları taranıp yağlandığında”

“Peygamberin eşi, ailesi oldun.” dendiğinde de neşesinden

birşey kaybetmedi. Buna çoktan hazırdı. Bu heyecanı çoktandır

yaşıyordu. Bildiği en güçlü, en büyük, en iyi adam O’ydu-

Peygamber Ayşe’yi başka bir aleme götürecekti; o güne kadar

bilmediği, görmediği, hayal bile edemediği güzellikte bir aleme.

Ayşe bunu hissediyordu. O bildiği güzel adamın, güzel elini

tutup Medine sokaklarından geçti. Mescidi Nebevi’nin bitişiğindeki

çatısı hurma dalları ve yapraklarıyla kapatılmış odalardan birine

yerleşti. İçinde bir sedir, bir hasır, bir yatak, bir yastık un ve hurma

koymak için iki çanak, bir su kabı, su içmek  için bir kase bulunan tek

göz, toprak bir odaya. Ayşe büydükçe büyüyecek küçücük bir odaya

yerleşmişti.

Peygamber etrafında sımsıkı kenetlenmiş ensar, muhacir onlarca

kişinin gözü kulağı burasıydı; mescidin yanındaki küçük oda. Medine

her yönden buraya akıyordu. Peygamber in evindeki hareketlilik

Ayşe’ye ağır gelmedi. Ebubekir’in evi de Mekke’nin uğrak yeriydi.

Babasının evinde de hayat hızlı ve hareketliydi.

Peygamber, üzerindeki ağır yükü birdenbire Ayşe’yle paylaşmaya

onu eski alışkanlıklarından uzaklaştırmaya çalışmadı.

Yarı çocuk bu genç kadını, şefkat kanatlarının altına aldı.

Oyunlarına  katıldı, arkadaşlarıyla oynadı. Birlikte koştu, bitmek

tükenmek bilmeyen sorular sormasını, şakalar, yaramazlıklar

yapmasını neşeyle karşıladı.

Sevgili küçük eşinin, yaşama sevinci, öğrenme tutkusu,

kıvrak zekası, güzel konuşma tarzı, yaşının üstüne

kavrayışı,Peygamber’i heyecanlandırıyordu.

Ayşe’yle zamanın nasıl geçtiğini anlamıyordu.

Onun anlattıklarını dinlemeyi, ona yeni seyler öğretmeyi seviyordu.

Ayşe’yle beraberken sıkıntısını yorgunluğunu unutuyordu.

Ama sohbetin en tatlı yerinde bile ezan okunur okunmaz çehresi

değişiyor, yüzüne farklı bir aydınlık geliyor, hemen toparlanıp mescide

yöneliyordu.

Ayşe için Peygamber, insanların en naziği, en iyi huylusu ve  en

güleciydi. Kendine ait bu ufacık odada babasının evindeki konforu

bulamasa da baba evinden daha özgür ve mutluydu.

Bu oda Ayşe’ye çok şey sunacaktı; sığınağı sırdaşı olacaktı. Ayşe’nin en

güzel ve en acı anları bu odanın duvarları arasına gizlenecekti.. Ayşe bu

odanın havasını içine çeke çeke

büyüyecekti. Bu oda evi, Medine yurdu olacaktı..

3.BÖLÜMÜN SONU

“Kad
ın Oradaydı “

Vahiy Sürecinde Kadın Rolleri – Elest Yayınlarından


“KADIN ORADAYDI” HZ. AİŞE – 2.BÖLÜM

 

Bir gün Peygamber onu oynarken izlemiş Ayşe’nin oyuncakları

arasındaki  tahta at ilgisini çekmişti. Ayşe’ye şaşırmış bir edayla sormuştu: ‘

Ayşecik hiç kanatlı at olur mu?”

Ayşe herşeyi bildiğine inandığı

Peygamberin bundan haberinin olmayışına duyduğu hayretle

cevaplamıştır; “Süleyman’ın kanatlı atını işitmedin mi?”

Onu birgün kapının kanatlarından birine sinmiş ağlarken

bulduğunda da üzüntüsünü gizleyememiş Ayşe’yi dikbaşlılığı yüzünden

hırpaladığını öğrendiği annesi Ümmü Ruman’a sitem etmişti.

Sonraları Peygamber Ayşe!de gördüğü ışığın gölgelenmesi endişesiyle

Ümmü Ruman’a ve Ebubekir’e;

‘Ayşe’le dikkat edin, ona nazik davranın…” öğüdünde bulunmuştu.

 

PEYGAMBERİN  AYŞE’YE  İHTİYACI,

AYŞENİN  PEYGAMBERE  İZDİVACI:


Rabbi Muhammed’e nefsinden daha yakındı. Onun kendinden bile

gizlediklerini görecek gözü vardı. Yakının ve uzağın bilgisi O’ndaydı.

Rabbi’nin kulu Muhammed’e merhameti vardı.

Peygamber’in Ayşe’ye ihtiyacı vardı.

Attığı adımın, dokunduğu kumaşın, yediği lokmann, yattığı yatağın,

verdiği sadakanın,kıldığı namazın, çıktığı seferin, güldüğü, ağladığı

anın,söylediği sözün Ayşe’ye ihtiyacı vardı.

Yaşadığı her anı, sakıncasız görebilecek bir göze ihtiyacı vardı.

Geride koyup gideceklerini biriktirecek bir sandığa ihtiyacı vardı.

Hatice’den sonra gittikçe mahsunlaşan, yalnızlaşan evinde ışığa

ihtiyacı vardı.

Son peygamber mektebinin küçük bir öğrenciye ihtiyacı vardı.

İnsanların ihtiyaçlarına küçük büyük demeden koşturan Peygamber,

kendi ihtiyaçlarını bildirmekte, dillendirmekte mahçuptu.

Hatice gibi bir dayanaktan mahrum kalmış, kimseye bildirmeden

kendine yetmeye, şikayet etmemeye çalışmıştı.

Hatice’den sonra nasıl evlenebilirdi ki. Hatice gibi bir kadının

hatırasına bu yakışmazdı. Aradan geçen onca zamana rağmen

ona duyduğu şükran ve hasret hiç eksilmemişti.

Evindeki ve kalbindeki yeri hiç soğumamıştı. Ancak Peygamberlik ve

babalık görevinin üstüne bir de çocuklarının anne ihtiyacını

karşılamak eklenince darda kalıyor, gücünün yetmediğini hissdiyordu.

Sonunda halini bilenlerin ısrarlı çabaları üzerine,

Çocuklarının bakımını üstlenecek bir kadınla nikahlanma kararı aldı.

ve Yaşlı Sevde’yle evlendi.

Ancak Peygamberlik mesleğiin gerektirdiği enerjiye sahip bir eşten, bir

dayanaktan halâ yoksundu.

Birgün Cebrail, Peygamber’e yeşil ipekten bir kumaşla göründü.

Sonra tekrar tekrar aynı görüntü.

İpek üzerinde belli belirsiz bir suret fark ediliyordu.

Cebrail den yayılan ses ona,bu suretin dünya ve ahirette kendisine eş

olarak seçildiğini fısıldıyordu.

Günlerce Peygamber’in ufkuna çizilen bu suret,

Ayşe’nin  güzel yüzünden  başkası değildi.

Peygamber biliyordu;  Ayşede başka bir eda, başka bir hal vardı.

Yaşıtları arasında hemen fark ediliyordu.

Ayşe parlak rengarenk bir mücevherdi.

“ Ziyan etmeden sabırla işlenmesi gereken bir mücevher”.

Peygamber bu mücevherin ipek üstüne işlenmesiyle ortaya çıkacak

değerin ne anlama geldiğinin bilincindeydi. Ayşe’nin geleceğe

dönük nikahına talip oldu.

Ebubekir ve Ümmü Ruman bunun evlilikten çok öte bir anlam

taşıdığını biliyordu.

Ayşe, insanların en şereflisi ile birlikte yaşayacaktı. Ama

Peygamber henüz çocuk sayılabilecek yaşta olan Ayşe’nin bu

evliliğe hazır olabilmesi için daha uzun bir süre beklemeyi uygun

bulacaktı.

Ayşe, baba evinde Peygamber eşi olmaya hazırlanacaktı.

Mekke’deki en makbul mürebbi olan Ebubekir’in

Ayşe’yi eğitimi bir müddet daha sürecekti…

Bir zaman sonra;

Peygamber  Medine’ye göçtü ve Ayşe Mekkede kaldı.

 

2. BÖLÜMÜN SONU

“KADIN ORADAYDI”  ELEST YAYINLARI


“KADIN ORADAYDI” 1. BÖLÜM HZ.AİŞE

Ayşe Anne’den Kalan

…önce

Mekke’yi küçük kız sesleri dolduruyor. Babalarının ellerinden

tutmuş küçük kızlar. Kızgın kumlarda yürüyen güle oynaya.

Yüzleri krrmızı kumlardan da kırmızı babalar. Sonra küçük

kız sesleri, incecik zayıf çığlıklar…

Mekke, al topuklu küçük kızlarının

koynuna gerdanlıklar yerine kum dolduruyor. Kuma

kan doluyor.

Kızgın kumda buharlaşıyor çocuklar…Semanın

kalbi ağrıyor. Cebrail bir ucu doğuyu, bir ucu batıyı kaplayan

kanatlarını Mekke’ye uzatıyor. Kanatları en çok çocuklar seviyor.

Sahibini arayana sahibinden söz ulaşıyor. Küçük kızların

sesini duysun diye Muhammed’in kalbine rahmet nakşediliyor.

Mekke’ye dağlardan aşağı rahmet iniyor. Mekke toprakları

rüzgar alıyor, yağmur alıyor. Çocuklar uykudan uyanıyor.

Mekke’nin bahtı uyanıyor, çölde gül uyanıyor, çemen uyanıyor…

Sonra…

Ayşe uyanıktı. Aydınlık, ilkin evlerine girdiği için çabucak

uyanmıştı. Uyanık bir zihnin bütün işaretlerini taşıyordu. Beyaz

yüzünde siyah gözleri ışıl ışıldı. Ne olup bittiğiyle ilgiliydi.

Gelmekte olanı, gitmekte olanı, yaşanmakta olanı kaydediyordu.

Dünyanın hızla döndüğünün farkındaydı;Dünyanın hızla değiştiğinin,

kulaklardaki fısıltının, gözlerdeki parlamanın, hayretin…

Bu işte babasının ve arkadaşı Muhammed’in -ki

onun bir Peygamber olduğunu biliyordu…

Ayşe dünyayı değiştirecek büyük bir gücün, tam merkezinde

duruyordu,

Ev:

Hiçbir şeyin unutulmadığı bir evdi Ayşe’ninki. Babası

Mekke’nin beyni, Mekke’nin soy ağacıydı. İnsanlar, uzaktan

yakından gelip kim olduklarını bu evde hatırlardı. Atalarını

yerlere sığdıramayıp göklere çıkarmak isteyen Kureyş’in nesep

defteri, Ebubekir’in hafızasında kayıtlıydı. Ebubekir, bakışlarını

sabitleyip tek tek saymaya başlardı, Atalaı babalar, oğullar,

isim isim dile gelir, aklar ve karalar birbirinden ayrılırdı. Yüzyıllık

anlaşmazlıklar; kan davaları, alacak verecek hesapları,

Ebubekir’in adalet terazisinde tartılır; orta yol bulunuı hesaplaşma,

uzlaşma bu evde sağlanırdı.

Bu evin en değerli süsü kelimelerdi; babasının ticaret kervanlarında

taşıdığı ipek kumaşlardan daha değerli. Güzel söz

ödüllendirilirdi. Onlarca hikaye yüzlerce şiir bilirdi babası.

Uzun yolculuklardan ezberlenmiş yeni kasidelerle döner, çöl

sıcağında iyice kadifeleşmiş sesiyle okurdu ev halkına.

Şairler şiirlerini ilkin ona okur; dilin, veznin bütün inceliklerini

bilen Ebubekir şiirdeki eksiği, fazlayı hemen fark eder, düzeltirdi.

Babasının şah beytiydi Ayşe. En çok babasına benziyordu;

Tasavvur genişliği, ince ruhu, estetetik duyarlılığı, dik başlılığı…,

Ebubekir Ayşe’ye sevdiklerini sevdirmiş,

yerdiklerini uzak tutmayı  bilmişti.

Ona ne vermek istemişse zahmetsizce vermişti.

Ağzından çıkan her kelimeyi kıymetli bir taş gibi atıp Saklardı  Ayşe.

Bir de babasının dostu Muhammed’in sözlerini.

Babası herkesçe kabul edilmiş bir söz ustasıydı; her harfin, her

kelimenin, her cümlenin hakkını verir, ölçüyü tartıyı şaşırmaz,

söze türlü incelikler katardı.

Dinlememek mümkün değildi konştuğunda.

Ama Peygamber konuştuğunda ölçü, fesahat, belagat kaygısı bir tarafta kalır;

söylediklerinin anlamı, başkalığı,şaşırtıcılığı, samimiyeti insanı kendine tutsak ederdi.

İnsanlar ona kızsalar da sözlerini dinlemekten kendilerini alamazdı.

Sözlerinin gücünü sihirden aldığını iddia edenler olduğunu duymuştu Ayşe.

Ama o, bu sözlerin Ailah a ait olduğunu biliyordu.

Babasının yaptırdığı mescitte de sürekli bu sözler okunuyordu.

Kulağı, babasının ses ve mana terbiyesinden geçmiş Ayşe için de insanı büyüleyen o sözleri dinlemek, ezberine alıp tekrar tekrar okumak birçok oyundan daha heyecan vericiydi.

Peygamber günde iki kez evlerine uğruyordu. O içeri girdiğinde yüzlerin yumuşadığının,

sözlerin yumuşadığının, korkunun kapıdan bacadan telaşla kaçtığının farkındaydı Ayşe.

Peygamber evlerine yöneldiğinde azat edilmiş kuşlar gibi çırpınmaktaydı.

Gökyüzü kadar genişlemekteydi  ev.

Ortalıkta ne annesi Ümmü Ruman ın sert sözleri ne Ebubekir’in disiplini kalmaktaydı.

Günde iki kez mutlaka bu eve şükür ki o giriyordu. Ayşe

eve yayılan gül kokusunun farkındaydı.

Peygamber de Ayşe’nin farkındaydı. Gözlerinin ta içine

korkusuzca bakan, her hareketini izleyen siyah gözlerin farkındaydı.

Biraz haylaz,biraz muzip, biraz çocuk ama yıkılmaz

bir kale gibi dimdik duruşunun farkındaydı. Konuşurken tane tane,

dilindeki kıvraklığın; dinlerken dalıp gittiginde ise,

uzakları , uzakları görebildiğinin farkındaydı.

1.Bölümün sonu .

kaynak ;

“KADIN ORADAYDI”  – ELEST YAYINLARI-